Besni Tarihi

Besni Tarihi Görüntülenme: 168

Tarihî kaynaklara konu olan Besni şehri, ilçenin günümüzde bulunduğu yerin 5 km güneyinde bulunan Eski Besni olarak bilinen ören yerinde, Besni Kalesi’nin çevresinde kurulmuş bir yerleşim yeridir. Besni, 1950’lerin sonuna kadar kalenin etrafındaki yerindeydi. Heyelan ve su basması nedeniyle 1950-1965 yılları arasında şehrin yeri değiştirilerek günümüzdeki yerine taşınmıştır.

İlk Çağ

Araştırmacıların, ne zaman kurulduğuyla ilgili bilgiler sunmadığı Besni hakkındaki en eski bilgiler Asur yıllıklarının verdiği bilgilerdir. Yıllıkların haber verdiğine göre; Hitit egemenlik sahasında olan Besni, M.Ö. 9. yüzyıldan itibaren Asur askeri nüfuz sahasına girmiş olmalıdır. Besni’nin içinde bulunduğu Kummuh, M.Ö. 9. yüzyılda Asurlulara vergi veren devletler arasına girmiştir. Asurlular’ın M.Ö. 8. yüzyılda güç kaybetmesini fırsat bilen Urartular bölgedeki egemenlik sahalarını genişletmek için batıya doğru seferler düzenlemişlerdir. Kommagene’ye yaptıkları sefer sonucu Kummuh kralını yenerek vergiye bağladıkları gibi, Asurlulara karşı kurdukları ittifaka dahil etmişlerdir. Ancak Asurlular’ın başına geçen III. Tiglatpileser’in devletin gücünü toparlamasıyla yeniden Asur-Urartu mücadelesi başlamıştır. Kummuh topraklarında, Asurlular ile Urartular arasında, M.Ö. 742’de bir savaş gerçekleşmiştir. Savaş sırasında Urartu topraklarında sayılan Parala’nın günümüzdeki Besni yakınlarındaki Eski Besni ören yeri civarında olduğu düşüncesi ağırlık kazanmıştır. Besni’yi de içine alan Kummuh, M.Ö. 708’de Asurluların bir eyaleti hâline gelmiştir.

Makedonya Kralı Büyük İskender, M.Ö. 334’ten itibaren yaptığı fetihleri sırasında Besni’yi de egemenliği altına almış olmalıdır. Büyük İskender’in ölümünden sonra devlet parçalanmış, Besni’nin içinde bulunduğu bölge Hellenistik kültürün temsilcisi olan devletlerden Seleukosların egemenliğinde kalmıştır. M.Ö. 1. yüzyıl başlarında bölgede Kommagene Krallığı kurulmuştur. Kommagene döneminde Besni’nin önemli bir yer edindiği çevredeki Sofraz ve Sesünk gibi anıtsal eserlerden anlaşılmaktadır.

Bölgede devam eden Roma ve Part mücadelesi nedeniyle bu iki devlet arasında tampon görevi gören Kommagene’nin bağımsız bir devlet olarak varlığını koruması zorlaşır. Roma ve Part’lara direnemeyeceğini anlayan Kommagene kralları, diplomasi kanallarını kullanarak bağımsızlıklarını sürdürmeye çalışmışlardır. Romalılar, Anadolu’daki topraklarını koruyabilmek amacıyla, doğuya seferler düzenleyerek Fırat boylarını kendilerine bağlı hâle getirmeye çalışmışlardır. Bu kapsamda 1. yüzyıl ortalarından itibaren, 14’e kadar Kommagene Krallığı, Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırındaki vasal devletlerden biri olarak ayakta kalmayı başarabilmiştir.

Kommagene kralları, Roma İmparatorluğu’na bağlı bulundukları dönemde, doğu seferlerinde Roma İmparatorluğu ordularına yardımda bulunarak başarılar elde etmişler, topraklarını genişleterek siyasi ve ekonomik yönden yeniden parlak bir dönem yaşamışlardır. Ancak Kommagene’deki bir huzursuzluğun doğu sınırları için tehlikeli olduğunu düşünen Romalılar, 72’de Kommagene kralının egemenliğine son vermişlerdir. Kommagene topraklarına giren Roma’nın Suriye valisinin ordusu başkent Samsat’a kadar gelmiş, kraldan aldığı ülkeyi kendi eyaletine ilhak etmiştir. Romalılar bu ilhaktan sonra doğu sınırlarını koruma görevini lejyonlara vermişlerdir. Kommagene’nin de içinde bulunduğu, önemli ticaret yollarının geçtiği stratejik bir yer olan Kuzey Mezopotamya, Romalıların hakimiyetinde tutmak için azami gayret gösterdikleri bir bölge olma özelliğini devam ettirmiştir. Romalılar, Suriye’yi 194 ve 195 yıllarında birimlere ayırdıklarında her birime bir lejyon yerleştirirken, Kommagene’ye iki lejyon yerleştirme gereği duymuşlardır.

Orta Çağ

İslâmiyet’in yayılmaya başladığı ilk devirlerden itibaren Arap kuvvetlerinin akınlarına hedef olan Besni o dönemlerde Keysun’a bağlıdır. İpek yolunun buradan geçmesi önemini oldukça arttırmış ve birçok defa el değiştirmesine yol açmıştır. Başta Besni olmak üzere Güneydoğu Anadolu bölgesindeki bazı yöreler 670’te Emevi orduları tarafından alınmıştır. Keysun ve civarı 9. yüzyılın başında Harun Reşid’in oğulları Emin- Memun arasındaki taht kavgaları sırasında Memun’a karşı olan Muzar ve Rebia Araplarının merkezi haline gelmiştir. 949’da Bizanslılar tarafından Halep Hamdanî emiri Seyfüddevle’den alınmış ve bir asır kadar Bizanslılar’ın elinde kaldıktan sonra Müslüman Türklerin yönetimine geçmiştir.

Besni, 1084’te Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın kumandanlarından Buldacı’nın Ceyhan’dan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne kadar olan coğrafyada çok sayıda kaleyi fethettiği sırada, 1084 ya da 1085 yılında ele geçirildi. Ancak 1097’de Birinci Haçlı Seferi sırasında Haçlıların egemenliğine giren Besni, daha sonra Kogh Vasil (Hırsız Vasil) adında bir Ermeni’nin hâkimiyeti altına girdi ve 1116’da da Urfa Kontu II. Baudouin tarafından onun halefi Vasil Dgha’dan alındı. Ardından Franklar’ın eline geçti, 1149’a kadar Maraş senyörlüğünün idaresinde kaldı. Kısa bir müddet için yeniden Urfa Kontluğunun idaresine girdiyse de 1150’de Kont II. Joselin’in Türkler tarafından esir edilmesiyle tekrar el değiştirdi ve Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesud tarafından alındı.

1156’da I. Mesud’un ölümüyle 1160’ta Zengilerden Nureddin Mahmud Zengi Besni’yi ele geçirdi. 1173 yılına kadar sürekli II. Kılıçarslan ve Nureddin Mahmud Zengi arasında el değiştiren Besni, Zengilerin tamamen hakimiyet kurmasının üzerinden çok geçmeden Zengilerin bütün toprakları ile birlikte Eyyûbîlerin eline geçti. Daha sonra Selahaddin Eyyûbî’nin ölümünden sonra devletin parçalanması neticesinde ortaya çıkan devletlerden biri olan Halep Eyyûbîlerine bağlandı.

Besni, 1218’de Halep üzerine yürüyen ve başarısızlığa uğrayarak geri çekilen Anadolu Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus tarafından kuşatıldı, fakat alınamadı. 1260’ta Hülagû Han’ın Suriye seferi sırasında Moğollar tarafından zaptedildi. Hülagû burayı, kendisine yaptığı yardımların karşılığı olarak Kilikya Kralı Hethum’a vermek istediyse de kaledeki Türklerin şiddetle karşı koyması üzerine bundan vazgeçerek Müslüman bir idareci tayin etti. Moğollar’ın yöreden ayrılmasından hemen sonra Besni Ermeniler’in saldırılarına uğradı, Memlûkler’den yardım istendiği halde herhangi bir yardım gelmeyince kale, 1261’de Ermeni kralına Hethum’a teslim oldu. Memlûk Sultanı Baybars 1266’da Kilikya’ya bir sefer düzenleyerek Ermeniler’i yendi ve kralın oğlu Leon’u esir aldı. Daha sonra yapılan antlaşmada Ermeni kralının başta Besni olmak üzere işgal ettiği bazı şehir ve kaleleri geri vermesi ve Leon’un serbest bırakılması karşılığında kral Hethum’un elinde olan, Halep civarında yapılan savaşta Moğollar tarafından esir edilen Memlûk emiri Şemseddin Sungur el-Aşkar’ın serbest bırakılması kararlaştırıldı. Ancak Sultan Baybars, esaretten dönen Sungur’un ricasıyla Besni’nin Ermeniler’in elinde kalmasına razı oldu. Böylece Besni bir müddet daha Ermenilerin hâkimiyetinde kalmıştır.

Besni ve yöresi, Memlûk sultanı Kalavun’un Ermenilerin üzerine bir sefer hazırlığı içinde olduğu haberi alınınca Ermeni kralı tarafından 1293’te tekrar Memlûkler’e teslim edildi ve bir süre Halep valiliğine bağlı bir naiplik olarak idare edildi. Bu Memlûk hâkimiyeti sırasında kale sağlamlaştırıldığı gibi şehir de imar edildi. Yine Besni bu dönemde Rumkale gibi Memlûklerin elinde önemli bir karakol, önemli bir üs olarak yerini almıştır. 1299’da İlhanlıların düzenlediği Suriye seferinde yeniden Ermenilerin eline geçtiyse de 1304’te kesin olarak Memlûkler tarafından geri alındı.

  1. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Moğol baskısı ile Anadolu’daki Selçuklu hakimiyetinin zayıflamasıyla Elbistan ve civarında Dulkadiroğulları kuvvet kazandı. Dulkadirli Garseddin Halil Bey, Eretnalılar ve Memlûklerle mücadele ederek 1368’de Harput, Malatya, Maraş ve Besni yöresini beyliğine katmayı başardı. Fakat bir müddet sonra Memlûklere yenilince bu bölgeler yeniden Memlûk egemenliğine girdi. Buna rağmen Besni yöresi, Dulkadirli Türkmenlerin yayıldıkları yerlerden biri oldu.

1394-1398 yılları arasında, kısa aralıklarla da olsa, Kadı Burhaneddin’in kontrolüne giren Besni, kısa bir süre de Osmanlı idaresinde kalmıştır. Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid, 1398’de Sivas’ı aldıktan sonra Malatya’ya doğru ilerlemiştir. 1399’da Malatya’yı da ele geçirdikten sonra Fırat’a doğru ilerleyerek Besni, Kâhta, Divriği ve Darende’yi de Osmanlı egemenliğine aldı. Ancak Osmanlılar bölgeyi uzun süre ellerinde tutamadılar. 1400’de Timur’un Sivas ve Malatya’yı ele geçirdiği sırada kısa bir süre Memlûkler’in eline geçen Besni, oldukça çetin bir kuşatma sonunda 27 Eylül 1400 tarihinde Timur’un topraklarına katıldı.

Timur tarihini aktaran eserlerde Besni Kalesi’nin sağlamlığından uve direncinden uzun uzadıya bahsedilmesi Besni’nin stratejik olarak önemli bir merkez olduğunun kanıtıdır. Timur’un bölgeden çekilmesinden sonra şehir tekrar Memlûk hakimiyetine girmiştir. Besni’nin idaresi, eskiden olduğu gibi Halep valilerine bağlı olarak Mısır’dan atanan naipler tarafından yürütülmüştür. 15. yüzyılın ikinci yarısından sonra Besni Kalesi’nin pek fazla kuvvetlenemediği bölgenin Dulkadirlilerin eline geçmesinden anlaşılmaktadır.

Besni ve yöresinde 15. yüzyıl boyunca savaşlar olmuş ve bölge Memlûkler, Dulkadirliler ve Türkmenler arasında el değiştirmiştir. Bu dönemde Besni ve çevresinde nüfus yoğunluğunu Dulkadirli Türkmenlerin lehine değişse de şehrin hukukî yönden Memlûklere bağlı kalmaya devam ettiği anlaşılmaktadır. Memlûklerin, Sultan Berkuk’un vefatından sonra bile Türkmenlerin yoğunluk kazandığı Besni’nin idaresi için düzenli olarak naipler görevlendirmeye devam etmiş olmaları bunun kanıtıdır. Dulkadirlilerin şehre hakim oldukları dönemde tayin ettikleri Besni naiplerinin Mısır sultanlarının onayı ile atandığı da bilinmektedir.

Bu sırada Memlûklere bağlı olarak varlıklarını sürdüren Dulkadiroğulları, fırsat buldukça bölgedeki bazı şehirleri eke geçirerek siyasi bağımsızlıklarını sağlamaya çalışıyorlardı. Hatta bu dönemde basılan Behisni damgalı Dulkadirli paraları 16. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar kullanılmıştır. Dulkadirlilerin etkin olduğu bu dönemde Besni’ye çok sayıda Türkmen boy ve aşiretinin yerleşmiş olduğu günümüzde bölgede konuşulan Türkçeden de anlaşılmaktadır. Besni ve çevresinde konuşulan Türkçenin, Malatya’da konuşulan Doğu Anadolu Bölgesi şivesi yerine, Elbistan ve Maraş yöresinde konuşulan Orta Anadolu şivesine benzemesi bunun kanıtıdır.

Osmanlı Dönemi

Besni, Ayıntab kalesi ile birlikte Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in Memlûkler ve Dulkadiroğulları üzerine yaptığı seferler sırasında 1516 yılının Ağustos ayında Osmanlı topraklarına katıldı.

Besni’nin de içinde bulunduğu Malatya ve yöresi, o dönemde Mısır’a giden Osmanlı ordularının buluştuğu bir merkez haline gelecektir. Sefer sırasında Mısır’a giden ordu, Malatya’dan hareket ederek Samanlu, Şamlu Yurdu, Zeliha, Sürgü ve Subadra üzerinden Besni yakınlarından geçerek yoluna devam ederdi.

Besni, 1516 yılı Ağustos ayında, I. Selim tarafından Malatya’nın alınmasından sonra, Memlûkler’den alınan Elbistan merkezli Dulkadirli Beyliği’ne bağlanmış olmalıdır. Daha sonra bu beylik kaldırılarak yerine Zülkadriye Eyaleti kurulmuş ve Besni de yeni kurulan bu eyalete bağlı kazalardan biri yapılmıştır.

Bölgede vergi amaçlı tahrirlerin yapılmasına yörenin Osmanlı idaresine geçmesinden hemen sonra başlanmıştır. Araştırmalardan elde edilen bilgilere göre 16. yüzyılda bölgede 1519, 1524, 1530, 1536, 1540 ve 1560 yıllarında tahrir yapılmıştır. Bu tahrirlerde tutulan defterlerin hemen hepsinde Besni’nin adı geçmektedir. 1519 tarihinde Besni sancak merkezi olup yakınında bulunan Hısnımansur buraya bağlı bir nahiyedir. 1530’daki tahrirde ise Besni, Kâhta ve Gerger’e bağlı görünmektedir.

1519’daki ilk tahrire göre Besni’de 1.400 Müslüman, 150 kadar da gayrimüslim bulunuyordu. 1523’te 1.750 Müslüman, 230 gayrimüslim; 1547’de 1.500 Müslüman, 360 gayrimüslim; 1560’ta ise 1.800 Müslüman, 370 gayrimüslim nüfus yer alıyordu. Bu durum, 16. yüzyılın ikinci yarısına kadar pek önemli bir nüfus artışının olmadığını, nüfusun küçük değişikliklerle zaman zaman azalıp yükseldiğini göstermektedir. Bölge halkının konargöçer yapıda olması bu nüfus hareketini tayinde önemli bir rol oynamıştır. Gayrimüslim nüfusta ise normal artış seyri içinde sürekli bir yükselme olmuştur.

Tahrir defterlerine göre 1519’dan 1560’a kadar geçen zaman zarfında Besni’de beş mahalle vardı. 1560 sayımında bir mahalle daha oluştuğu ve mahalle sayısının altıya yükseldiği görülmektedir. Bunlar Kızılca Oba, Orta Oba, Aşağı Oba, Meydan, Bezmgâh ve Ermeni mahalleleridir.

Besni’de halkın başlıca ekonomik faaliyetini tarım ve hayvancılık teşkil etmekteydi; vergi gelirleri ise 1519’da 16.750, 1523’te 11.960, 1547’de 53.515, 1560’ta ise 64.550 olarak gerçekleşmiş ve devamlı artmıştı. Tarım ürünlerinin başlıcalarını buğday, arpa, nohut, mercimek, darı, pamuk, çeşitli meyveler ve üzüm oluşturmaktaydı. Bunun yanında boyahane ve kirpas (bez) tellâllığından önemli ölçüde gelir elde edildiği ve kirişhanenin gelirinde de önemli ölçülere ulaşıldığı tespit edilmektedir.

Besni, 1519 tahririnde sancak merkezi olarak belirtilmişken 1530’da merkezi Maraş olan Zülkadriye Eyaletine bağlı bir kaza olarak geçmektedir. Yine 1524-1527 yılları arasında yapılan Rum Eyaleti’nin genel tahririnde Besni ve çevresindeki yerlerin de isimleri geçtiğine göre, 1530’a kadar bu çevreler Rum Eyaleti dahilinde kabul edilmekteydi. Bu yerler 1530-1540 yılları arasında Elbistan sancağına bağlı kalmışlardır. 1540 yılından itibaren ise Zülkadriye Eyaleti’nin merkezi Maraş’a nakledildiğinden Besni’nin çevresindeki yerler Maraş’a bağlı hale gelmiştir. 1559’a kadar Rum Eyaleti’ne bağlı kalan Besni’nin Kâhta ve Gerger’le birlikte, bir sefer nedeniyle bu tarihte Zülkadriye Eyaleti’ne bağlandığı anlaşılmaktadır. Ancak seferden sonra tekrar Rum Eyaleti’ne bağlanan Besni, 1563’ten sonra yine Zülkadriye Eyaleti’nin idaresine geçmiştir. Genel olarak bölgenin Maraş’tan idare edilişi 16. yüzyılın ortalarından 19. yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir.

Bölge ister Rum Eyaleti’ne, ister Zülkadriye Eyaleti’ne bağlansın; Besni ve çevresi her zaman Malatya sancağına bağlı olarak idare edilmiştir. 1846 tarihli bir kefâlet defterinde kayıtlı olduğu üzere Besni, yine Malatya ile birlikte muhtemelen 1845’ten itibaren Harput eyaletine bağlı olarak idare edilmiştir. Bu tarihten sonra, 1867 yılında Besni’nin sancak merkezi statüsünde olduğu görülmektedir. Hısnımansur’un sancak merkezi olması ve ardından Harput’un eyalet statüsünden kalkması Besni’yi kaza durumuna düşürmüştür. Tanzimat döneminde memleket idaresinde yapılan yeniliklerle Besni, Hısnımansur ve Kâhta; 1867’de kurulan Diyâr-ı Bekr Vilayeti’ne bağlanmıştır.

Besni’nin Diyâr-ı Bekr Vilayeti’ne bağlandığı sırada Hısnımansur, Mamuret-ül-Aziz Vilayeti’ne bağlı bir kaza; Besni, Samsat, Kâhta ve Gerger de Hısnımansur’a bağlı bir nahiye konumundaydı. Ancak bölgedeki asayiş ve güvenlik problemleri nedeniyle 1870 yılında, Malatya sancak yapılarak Besni, Hısnımansur, Kâhta ve Akçadağ bu yeni sancağa bağlanmıştır. Bu değişiklik sırasında Besni de kaza merkezi yapılmıştır. Daha sonra Besni kazası, bağlı olduğu Malatya sancağıyla birlikte 1883’te Mamuret-ül-Aziz Vilayeti’ne bağlanmıştır. Böylece Besni 1883’ten 1918’e kadar Mamuret-ül-Aziz Vilayeti’nin Malatya sancağına bağlı bir kaza olarak idare edilmiştir.

  1. yüzyılın sonlarındaki Mamuret-ül-Aziz Vilayeti Salnamesi’ne göre Besni’nin toplam 9859 hâne Müslüman, 325 hâne Hristiyan olmak üzere 10.254 hâne nüfusu vardı. Aynı tarihlerde Besni kazası on bir mahalle, 143 köy ve otuz bir aşiret oymağından meydana geliyordu. 1892 yılı salnamesine göre merkezde 1900 hâne (yaklaşık 9500 kişi) nüfus bulunuyordu. Kamûsu’l-alâm’da Besni kazasının nüfusu 32.000, Vital Cuinet’nin eserinde ise 45.000 olarak gösterilmektedir.
  2. yüzyılın başlarında Besni’de tahıl ürünleri ile üzüm ve üzümün yan ürünleri başlıca ekonomik faaliyeti teşkil ediyordu. Ayrıca pamuklu, ipekli kumaşlar da buraya getiriliyor ve satılıyordu. Bu sıralarda Besni’ye 143 köy bağlı olup on üç mahallesi, on üç camii, iki mescidi, seksen öğrencisi bulunan yirmi bir medresesi ve bir rüşdiye mektebi vardı. Ayrıca 748 talebesi bulunan otuz sekiz sıbyan mektebi mevcut olup yirmi bir han, üç kilise ve buna bağlı iki de mektep yer alıyordu.

Cumhuriyet Dönemi

Besni, cumhuriyet döneminin ilk yıllarına kadar Malatya’ya bağlı ilçedir. İlçe, 1926 yılında Malatya’dan ayrılarak Gaziantep’e bağlanmıştır. Ancak 1933’te çıkarılan bir kanunla tekrar Malatya’ya bağlanmıştır. Bu değişikliğin gerekçesi kanun tasarısında; bölgeden geçen demiryolu sebebiyle tüm ilişkileri Malatya’ya intikal eden Besni’nin Gaziantep’ten alınarak Malatya vilayetine bağlanması gerektiği şeklinde izah edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 14 Haziran 1954 tarihli oturumunda görüşülen bir kanun taslağının kabul edilmesiyle Adıyaman’ın Malatya’dan ayrılarak il yapılması kararlaştırılmıştır. Çıkan kanuna göre 1 Aralık 1954 tarihinde il statüsüne kavuşan Adıyaman’a Besni de ilçe olarak bağlanmıştır. Kanun tasarısının mecliste görüşüldüğü sırada Besni’nin Adıyaman’a değil de iktisadî şartların gereği olarak Gaziantep’e bağlanmasını isteyen milletvekilleri olmuşsa da istekleri kabul edilmemiştir.

Besni, 1950’lerin sonuna kadar Besni Kalesi’nin etrafındaki yerindeydi. Heyelan ve su basması nedeniyle 1950-1965 yılları arasında şehrin yeri değiştirilerek günümüzdeki yerine taşınmıştır. Başka bir kaynakta ise Besni’nin yerinin değiştirilmesi meselesinin cumhuriyetin kurulmasından itibaren gündemde olduğu üzerinde durulmaktadır. Yer değişikliğinin sebebi olarak da yerleşim yerinin dar olması gösterilmektedir. Şehrin Keysun veya Gölbaşı’nın Dündar Yazısı denilen mevkiine taşınması tartışılmıştır. Ancak 1950’lerin başından itibaren şimdiki Besni’ye taşınmanın başladığı ve devlet dairelerinin inşa edildiği görülmektedir. Halk ise taşınma işine pek sıcak bakmamış, eski evlerinde oturmaya devam etmiştir. 1955 yılında Eski Besnide bir mahallenin eşkıyalar tarafından basılması ve çok sayıda kişinin ölmesi üzerine yeni kurulan şehre taşınma hızlanmıştır.

Kaynak: Wikipedia

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir